Monday, December 7

eskinin şoku

Hatırlarsın.
O ana dönersin.
Ama hiç uzak gelmez o yaşadığın an.

Sonra bir şey hatırlatır senelerin geçtiğini.
Geçmiş hem çok yakın, hem çok uzak olur birden.
Sen, hem şimdide hem de geçmişte hissedersin istemeden.
Bazı soluk hikayelerin yanında, bazıları daha dün yaşanmış gibi tazedir hafızanda.

İnanamazsın yılların geçtiğine,
Yaşadıklarını yaşadığına,
Ve unuttuklarını unuttuğuna.

Sen sensindir.
Seni sen yapan kişisindir.
Eksiklerinle, hatalarınla sevmişsindir kendini.
Yine de hep bir parçan eksik gibidir.

Onun ne olduğunu bulduğunda da umarım sevmeye devam edeceksindir kendini.


Saturday, May 9

dreamin'

Bazı şarkılar var beni Konutkent'te gençliğimin geçtiği evimize götüren.
Benny Sings, Dreaming onlardan biri.

O kadar eminim ki şu an odamdaki o krem rengi halıda yüzüstü uzanmış bir şeyler karalarken bu şarkıyı dinlediğime...

Ya da mesela salonumuzun balkonunda, içeriden hafif hafif gelen bu müziğin sesiyle türlü fotoğraflar çekip biramı yudumladığıma.

Veya flört etiiğim bir insanla kanepede oturup sohbet ettiğime, belki sarılarak oturduğuma.

Sebepsiz hüzün bastığı anlardan birindeyim.
Şarkı hislerimden tamamen bağımsız.

Ama "hislerim" yazarken "feelings" diyecek kadar da bağımlı bir yandan.


Yine garip bir özlemle doldu içim.
Eskiye; ait olduğum, bağlı olduğum ve artık sahip olmadığım her şeye.

Genç kendime.



Friday, May 1

kalbim, çocuklar ve gelecek

Böyle mesela çiçek sulayan kız resmimi tamamlıyorum, içim kıpır kıpır. Birkaç muhteşem insanın videosunu izleyip ilham doluyorum, gülüyorum, seviniyorum, öğreniyorum. Ne güzel insanlar var diyorum; ne kadar yaratıcı, ne kadar pozitif. Dünya aslında o kadar kötü bir yer değil! Sonra bir polis tarafından kalbinden vurulan genç bir çocuğun haberini görüyorum. O haberin detaylarını ararken başka bir yerde, geçen senelerde yine polis tarafından öldürülen aynı yaşlarda başka bir çocuğun haberini okuyorum. Sonra ağlıyorum ama kendimi toparlayıp, gözlerimi silip Uzay’ın yanına gidiyorum ailece biraz oyun oynadıktan sonra onu uyutmak için. Oyun oynarken geçen haftalarda ölüm haberine sürekli ağladığım 9 yaşındaki güzel kız geliyor aklıma yine. Hani şu babası tarafından tavana bağlanıp hortumla dövüle dövüle öldürülen. Hem de iki kardeşinin gözleri önünde. İçim parçalanıyor ama Turgut ve Uzay’la güzel vakit geçirmeye odaklanıyorum. Sonra diğer tüm çocukları düşünüyorum bizim çocuklarımız kadar şanslı olmayan. Aç kalan, dayak yiyen, sokakta yatan, ülkesini terk etmek zorunda kalan, tacize uğrayan, evlendirilen, doğum yapan... Sonra bugün Uzay’ın bezini değiştirirken rahat durmamasına sinirlendiğim için kendime kızıyorum. Kucağımda uyuyan yavruma bakıp onu kokluyorum. Sonra düşünüyorum bu ne biçim, ne acımasız hayat diye. Kalbim çocukların acısını kaldırmıyor artık. Gerçekten duyduğum her kötü haberde biraz daha çöküyorum, kararıyorum, çok ama çok üzülüyorum. Umarım çocukların her daim mutlu olduğu ve zarar görmediği bir hayat vardır gelecekte.

Tuesday, July 19

otoportre.

Ben Ekin.
Bu güne kadar yaşamış, gelmişim. Bir şekilde -zaman zaman zor da olsa- hayatta kalmayı becermişim. Az da olsa kendimi tanımışım, bilmişim. Bazen üzülmüşüm, bazen sevinmişim. Ama her şeye rağmen yaşadığım hayatı benimsemişim, kabullenmişim. Ben, Ekin. Ekin olmayı seçmişim. Ne olduysa, bu olmuşum. Biraz büyümüşüm ama hala tam olarak büyüyememişim. Ya da büyümenin ne demek olduğunu başından beri yanlış anlamışım. Ben Ekin... Bu güne kadar genelde güzel anılmışım, çok fazla insanla sorun yaşamamışım. Kendim yaşamışım, kendim görmüşüm. Nasihat dinlemişim ama kafamın dikine gitmişim. Hislerimle yaşamışım. Bazen yanılmışım, bazen zafer kazanmışım. Ne olursa olsun inat etmişim. Kendim olmayı seçmişim -kendimden emin olmadığım zamanlarda bile- ve dünyanın kaç bucak olduğunu görmüşüm. Ben Ekin. Sevmişim, sevilmişim, ağlamışım, gülmüşüm. Yer yer isyan etmiş, dibe vurmuşum. Ama umrumda olmamış. Onları da görmüş, deneyimlemiş, öğrenmişim. Mutlu olmasına mutluymuşum. Ama hep eksik olanı aramışım, aradıkça doyumsuz biri olmuşum. Şımarık mıyım diye düşünür olmuşum. Ama yok, kabullenmektense inat etmeyi kafaya koymuşum ben. Ben Ekin; inatçıyım, bazen çekilmezim, bazen domuzum. Ama bu olmuşum; tüm hatalarıyla, aptallıklarıyla, inadıyla, sevgisiyle, aşkıyla...

Friday, July 15

bir temmuz sabahı

Hava bu sabah bir başka aydınlanıyor balkonda. Hava serin ama üşütmüyor. Fonda eski bir şarkı herkes uykudayken balkonumda tekrar ettikçe ediyor, gökyüzüne yayılıyor. Kuşlar ötmeye ve gözlerim de kapanmaya başlıyor yavaş yavaş. Bir huzur var bu sabah bu evde. Ve garip bir şekilde Ankara deniz kokuyor.


Thursday, June 16

turgut uyar / sibernetik

üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
"mutlu aşk yoktur"
bilirsin

ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur

kare kökü de yoktur

Wednesday, April 20

alıntı.

Söyleme ne istediğini,
Sor ne hissettiğimi...

Michael Ende / Ayna İçinde Ayna - Bir Labirent