Monday, January 24

ardından...



Meliha Hanım...
Nam-ı diğer "Sarı"...
Yani benim anneannem...

Kendisi gitti, geriye hissi kaldı, bıraktığı anılar kaldı. Gözlerim buğulu bakıyor ama yine de kocaman bir gülümseme oturuyor yüzüme aklıma geldikçe Meliha Hanım, nam-ı diğer "Sarı", yani benim anneannem... Kulağımda bana "yavrumun yavrusu" dediği sesi çınlıyor, burnuma yaptığı puf böreklerinin kokusu geliyor, gözümde bir anda sadece mutlu olduğu için ayağa kalkıp dans ettiği anlar canlanıyor.

Bana olan sevgisini ve sabrını, benim için hazırladığı o dantellere baktıkça hissediyorum. Öldüğünde kulağında kalan küpeleri kulağımda, evlendikleri zaman dedemin parmağına taktığı ve bugüne kadar hiç çıkarmadığı güzel yüzüğü parmağımda parıldıyor şimdi.

Evet, alışılır bir şekilde... Zaman geçer, iyileşir insan... Ama bir şey var ki çıkmıyor içimden; keşke ertelemeseydim. Bir telefon açmak bu kadar zor olmamalıydı her aklıma geldiğinde ya da atlayıp da yanına gitmek, bir kere koklayıp geri dönmek. Kendime kızgınım bu yüzden ama umarım gittiğinde o bana kızgın ya da dargın değildi.

Meliha Hanım ve Yusuf Bey, yani anneannem ve dedem, şimdi kavuştular, yan yana uyuyorlar, tahminimce birbirlerini gördüklerine sevinmekle meşguller, hasret gideriyorlar...

Biz de onları konuşup, biraz ağlayıp, biraz da gülümsüyoruz. Ama gerçek gülücüklere daha biraz zaman var...