Friday, August 28

Bulantı

İnsanların içine giren bir tür virüs onları kontrolden çıkarıyor gibi sanki. Hareketler anlamını yitiriyor, duydukların saçma geliyor, konuşmak bir şeyleri değiştirmiyor artık ve keyif keyif olmaktan çıkıyor, hayat ağır bir yük olmaya başlıyor gibi hissediyorsun. Duyduğun sesler, burnuna gelen kokular, aldığın nefes içinde birikip kocaman bir fırtına yaratıyor. Beynin bir dolu parçaya bölünmüşken, hala kalbinin sesini dinlemeye çalışmak fazla "Pollyanna" kalıyor yanında. Bakıyorsun ki; zaman o kadar hızlı geçerken, sen zamandan da hızlı büyümüşsün. Neden? Para için mi? Başarı için mi? Yarışmak için mi yaşadığın gezegeni paylaştığın senin gibilerle? "Sonunun aynı olduğunu bile bile hala neden mutluluk sınırlarını zorlar ki insan?" gibi sorularla savaşıyorsun. Ama şunun farkındayım ki soru sordukça cevaplardan uzaklaşıyorsun. Sormadığında ise kabulleniyorsun ve o hengamenin içindeki yerini kapıp bilinçsizce sürükleniyorsun, herkes nereye sen oraya. Şelaleden aşağıya yuvarlanmak gibi sanki. Hatta daha da kötüsü. Yaklaştığını gördüğünde, o suların içinde kaybolacağını anlayıp hiçbir şey yapamamak gibi daha çok. Hayat yormuyor aslında, sen hayata bu misyonu yüklüyorsun. Onun hiçbir şeyden habersiz akıp giden bir rutini var, sen durumu zorlaştırıyorsun kolaylaştırdığına inanıp. Bu da sonsuz bir bulantı yaratıyor ben ve benim gibilerin bünyesinde. Sonunda uyanacağımızı bildiğimiz rüyalarımızı yaşıyoruz belki de.. Ama diğerleri üzerinde hakimiyet kurma çabası gereğinden fazla cüretkar kalıyor yeryüzündeki küçük bir noktacık için. Değer verdiğin şeyler nasırlaşıyor gitgide ve belki de çoktan çürüdü bile ama ısrarla ve hala aynı azimle "ego" denen şeyi baş tacı yapıyor insan. İşte hepimizin duvarlarını süsleyen özel tasarım mutluluk tablosu. Baktıkça gülümsememiz için..