Wednesday, December 23

Kuruyemişli Yazma

Bir akşam kuruyemişçiye gider, kuruyemiş alırsın. "Ayrı mı olsun, karışık mı?" diye sorar satıcı. "Karışık" dersin: biraz beyaz leblebi, tuzlu fıstık, badem, Şam fıstığı (kabuklu; kabuksuzu çok pahalı), biraz da fındık -tuzla kavrulmuş. Satıcı kesekağıdını doldurur, sallar, içindekileri iyice karıştırır. Evde, kesekağıdını büyücek (yeterli büyüklükte) bir -cam- kaba boşaltır, içkini koyar, çalışma masana oturursun. Önce leblebileri teker teker ötekilerin arasından seçer, avucunda toplarsın -bir yandan yer, bir yandan içersin (-bir yandan da yazacağını düşünürsün). Kapta hiç leblebi kalmadığından emin olunca (iyice karıştırırsın kabı, emin olmak için; emin olmalısın), fıstıklara geçersin, onları da teker teker seçer, toplar, birer birer, kabuklarını kül tablasına ayıklayarak yersin; onlar bitince (iyice emin ol), bademleri, onların da kabuklarını ayıklayarak (hepsi ayıklanmaz; ayıklanmayanlarını öyle kabuklu yersin; sonra Şam fıstıklarını seçer (kabukları açılmayanları kül tablasına atarsın) -o arada, yazacağını düşünmeye epey uzun aralar verirsin); en son da pek sevmediğin fındıkları yersin; zaten yalnız onlar kalmıştır kapta; onları ayıklaman da gerekmez -bu arada içkin de bitmiştir. Yaşamı anlamaya başlamışsındır. (-Şimdi ne yazacağını biliyorsun.)
.
Oruç Aruoba - de ki işte

Sunday, December 13

pergel

Sevgili; seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
.
Ömer Hayyam-Dörtlükler

Saturday, December 12

i-phone

Yıllar yıllar önce bu güzel telefonu Apple daha henüz üretmişken, yabancı bir dergide görüp vurulmuştum tasarımına. O gün içimden demiştim ki; "Param olsun, ben de bir gün bu telefondan alacağım." Sonra gel zaman git zaman, bu telefon henüz Türkiye'de yokken, insanlar yurt dışından alıp getirdiler onu ülkemize, burada kullanılabilir hale getirmek için binbir numara çevirdiler. O zamanlar böyle uzaylı görmüş gibi tepkiler vermemizi sağladı bu insanlar. "Oha! Bu telefonla gitar bile çalınabiliyor!" dedik hepimiz. Sahip olan bir arkadaşımız varsa, şanslıydık. Bir süre sonra bu I-phone denen teknoloji harikası ülkemizde de satışa sunuldu. Bazı insanlar hemen sahip oldular, bazıları ise ona sahip olabilmek için biraz para biriktirdiler veya uygun kampanyaları kollayıp, doğru anda atağa geçtiler. Şuan Türkiye'nin birçok kesiminde, birçok kişi I-phone sahibi. Ne hoş, ne mutlu!
.
Bugün yine bu I-phone'la ilgili bir konu geçti Emre Uzer'le aramızda. Konuşurken laf lafı açtı, döndü dolaştı benim geçenlerde tanık olduğum bir olaya geldi. Evime gitmek üzere Bebek'ten otobüse binmiştim ki, sol çaprazımda oturan bir beyefendi dikkatimi çekti. Simsiyah bir mont, boynunda yine siyah bir atkı, altında siyah kumaş bir pantolon ve kösele ayakkabı. Ha bir de bembeyaz bir çorap. Kurtlar Vadisi stlye giyinmiş bu beyin sağ eli tespih çekerken, sol elinin baş parmağı da siyah I-phone'unun ekranında nazikçe bir oraya bir buraya geziniyordu. Bir süre inceledim, sonra bunu unutmamak için -her ne kadar unutmak mümkün olmayacaksa da- küçük defterimi çıkartıp, bu anı not ettim.
.
Bu küçük anımı bugün Emre'yle paylaştığımda, Emre tüm yaratıcılığıyla şöyle dedi: "I-phone'a tespih application yüklenebildiğini düşünsene!" Komikti, bu gerçekleşirse etrafımızda nelerle karşılaşabileceğimizi varsayıp, bir süre güldük.