Tuesday, July 19

otoportre.

Ben Ekin.
Bu güne kadar yaşamış, gelmişim. Bir şekilde -zaman zaman zor da olsa- hayatta kalmayı becermişim. Az da olsa kendimi tanımışım, bilmişim. Bazen üzülmüşüm, bazen sevinmişim. Ama her şeye rağmen yaşadığım hayatı benimsemişim, kabullenmişim. Ben, Ekin. Ekin olmayı seçmişim. Ne olduysa, bu olmuşum. Biraz büyümüşüm ama hala tam olarak büyüyememişim. Ya da büyümenin ne demek olduğunu başından beri yanlış anlamışım. Ben Ekin... Bu güne kadar genelde güzel anılmışım, çok fazla insanla sorun yaşamamışım. Kendim yaşamışım, kendim görmüşüm. Nasihat dinlemişim ama kafamın dikine gitmişim. Hislerimle yaşamışım. Bazen yanılmışım, bazen zafer kazanmışım. Ne olursa olsun inat etmişim. Kendim olmayı seçmişim -kendimden emin olmadığım zamanlarda bile- ve dünyanın kaç bucak olduğunu görmüşüm. Ben Ekin. Sevmişim, sevilmişim, ağlamışım, gülmüşüm. Yer yer isyan etmiş, dibe vurmuşum. Ama umrumda olmamış. Onları da görmüş, deneyimlemiş, öğrenmişim. Mutlu olmasına mutluymuşum. Ama hep eksik olanı aramışım, aradıkça doyumsuz biri olmuşum. Şımarık mıyım diye düşünür olmuşum. Ama yok, kabullenmektense inat etmeyi kafaya koymuşum ben. Ben Ekin; inatçıyım, bazen çekilmezim, bazen domuzum. Ama bu olmuşum; tüm hatalarıyla, aptallıklarıyla, inadıyla, sevgisiyle, aşkıyla...

Friday, July 15

bir temmuz sabahı

Hava bu sabah bir başka aydınlanıyor balkonda. Hava serin ama üşütmüyor. Fonda eski bir şarkı herkes uykudayken balkonumda tekrar ettikçe ediyor, gökyüzüne yayılıyor. Kuşlar ötmeye ve gözlerim de kapanmaya başlıyor yavaş yavaş. Bir huzur var bu sabah bu evde. Ve garip bir şekilde Ankara deniz kokuyor.